12 Şubat 2018 Pazartesi

Olimpos ve Asgard - Bölüm 5






Bir zamanlar kahinler vardı. Nornlar... Tanrı ve tanrıçaların sorularını cevaplar, yazgılarının ne olduğunu söylerlerdi. Odin onların bildiğini bilmek için, bütün rune'ları elde edebilmek için neler yapmamıştı ki? Ölmeyi bile kabullenmişti. Ancak, artık kahinler yok. Kehanetlerinin büyük bir kısmını geride bırakıp uzun zaman önce kayıplara karıştılar. Nereye gittiklerini, dönüp dönmeyeceklerini ise kimse bilmiyor. Bıraktıkları kehanetler güvenli bir yere kaldırıldı ve hala orada muhafaza ediliyorlar.

Leydi Freyja, içlerindeki bir kehaneti, kendisine doğru cevabı verecek tek kehaneti bulmak için oraya gidiyordu.

Kehanetlerin saklandığı yer Asgard'ın en ücra köşelerinde, en gizli yerlerinde saklanıyordu. Orayı bulmak kolay olmayacaktı, kimseye özellikle Herkesin Babası'na fark ettirmeden yapmak ise imkansızdı.

-------------------------

"Hilekar tanrı Loki'nin bir çocuğu oldu. Dişi dev Angrboda'dan... Keder Getiren'den... Bu çocuk bizler gibi değildi. Kocaman bir kurttu ve Tanrılar onu gördüğü zaman korktular."

Dinleyenlerin gözlerinin içine bakıyordu.

"Hem de nasıl korktular. Kardeşleri ile beraber olup Midgard'ın sonunu getireceğinden korktular. Hilekar tanrının Asgard'a bahşettiği ödüller..."

Güldü.

"Fenrir, kurt, daha küçücükken ona bakmaya başladım. Hiç kimse, kendi babası bile, onunla ilgilenmemişti. O kadar sevimliydi ki! Öyle bir varlığın böylesi büyük bir yıkıma yol açacağına inanamazdınız. Ancak... Tüm yavrular bir gün büyür."

Durakladı.

"Fenrir büyümeye başlayınca tanrılar iyice korktu ve onu zincirlemeye karar verdiler. Önce kurdu kandırmaya çalıştılar. Sıkı zincirlere bağlanıp bundan kurtulmanın şan, şöhret getireceğine inandırdılar onu ve Fenrir kendini zincirlemeye ikna oldu. Onu ne kadar sıkı bağlarlarsa bağlasınlar, Fenrir her seferinde kendini hapseden zincirlerden kurtulmayı başarıyordu. Tanrıların başka çaresi yoktu. El becerileri dokuz diyarda da nam salan Cüceler'e gidip onların yardımını istediler. Tanrılar onlardan sinsice dolaşan bir kedinin ayak sesi, bir kadının sakalı, bir dağın kökü, bir ayının çevikliği, bir balığın nefesi ve bir kuşun tükürüğünden oluşan bir zincir yapmalarını istediler. Cüceler teklifi kabul etti ve bir saç telinden daha ince ama son derece sağlam bir zincir yaptılar. Tanrılar hiç vakit kaybetmeden Fenrir'in yanına gittiler; ama onun koca zincirleri bile nasıl kopardığını hatırlayıp Cüceler'in yaptığı zincirin hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorlardı. Kurt zinciri gördüğünde bunun ona şöhret getirmeyeceğini düşündü ve bağlanmayı reddetti. Ancak çok geçmedi, koca kurt Fenrir, kendisine korkak diyeceklerinden çekindi ve bir şartla bağlanmayı kabul etti; bağlanırken, iyi niyet göstergesi olarak tanrılardan biri, elini Fenrir'in ağzına sokmalıydı. Hiçbir tanrı gönüllü olmuyordu. İşte o zaman aralarından ben çıktım ve sol elimi koca kurdun ağzına soktum. Bağlandığı zincirden kurtulamayan kurt, korktu ve ağzını kapattı. Kolumu çektiğimde sol elim yoktu. Herkes gülüyordu, ben hariç... Ben sol elimin olması gereken yerdeki boşluğa gözlerimi dikmiş sadece izliyordum."

Durakladı ve sol elinin olması gereken yerde tuttuğu kalkanı masanın üstüne çıkardı.

"İşte dostlar, sol elimi nasıl kaybettiğimin hikayesi budur."

Herkes gülmeye başladı. "Yani sen şimdi Tanrı Tyr olduğunu mu söylüyorsun?" dedi Skarsgard, ayağa kalkarak.

Şarabından büyük bir yudum aldı, "Şüphen mi var?"

Herkes tekrar gülmeye başladı, dayanamadı, o da güldü.

"Peki Fenrir'e ne oldu?" dedi kalabalığın içindeki çocuklardan biri.


Gözlerini kıstı, sesi boğuklaştı. "Tanrılar, onu bir kayaya bağladılar ve bir daha kimseyi ısıramasın diye ağzına bir kılıç koydular. Dünya'nın sonuna dek, par liggr hann til ragnarokrs, orada tutsak kalacak."

"Peki ya zincirlerinden bir gün kurtulursa?"

Çocuğun son sorusunu duyan herkesin tüyleri ürperdi. Bu derme çatma yapılan; tütün, alkol ve kusmuk kokan hana bir ölüm sessizliği çöktü. Ufaklığın sorusunu cevaplamak için şarabından bir yudum alma ihtiyacı duydu. Elindeki bardağın titremesine aldırmadı.

"İşte o zaman, sevgili çocuğum, umalım da tanrılar ruhumuza merhamet etsin." Herkes susuyordu. "Şimdilik bu kadar masal yeter. Yoruldum, uyumam gerek." dedi ve ayağa kalktı. Herkesle vedalaşıp handan çıktı.

Uzun bir yürüyüş yaptı. Hava soğuk ve karlıydı ancak kanındaki alkol onun sıcak hissetmesine neden oluyordu. Birden durdu ve çevresine baktı. Kimsenin görmediğinden emin olunca seslendi:

"Heimdall!"

Bir gök kuşağı yeryüzüne indi ve ışık patlaması bittiğinde o artık orada değildi.
-------------------------

Loki'nin Asgard'a tek katkısı diğer tanrılara ve tanrıçalara nasıl hile yapılacağını öğretmeseydi. Freyja dersine iyi çalışmış, kimse fark etmeden kehanetlerin bulunduğu odaya girmenin en iyi yolunu bulmuştu. Kılık değiştirecekti. Hilekar tanrı şu an zincirlenmiş, tepesindeki yılanın zehirlerinden kurtulmaya çalışıyordu. En azından bütün Asgard'ın bildiği buydu. Loki'nin büyü parşömenini aldı, söylenmesi ve yapılması gerekenleri biliyordu. Her şeyi nizami bir sırada yapıp yeni görünümüne kavuştu.

Sahip olduğu yeni görünümüne en uygun gelecek şekilde yürüdü. Kendinden emindi, omuzları ve başı dikti. Topuklarını yere sertçe vuruyor, ayak parmaklarını ise nazikçe indiriyordu. Korumalar onu görür görmez, Herkesin Babası, deyip selam durdu. Freyja bu kadar kolay başarıya ulaştığı için mutluydu, gülmek istedi ama kendisini tuttu.

Asıl Odin'in ortalıkta görülebileceğinden korktu. Kısıtlı bir zamanı vardı, içeriye girdikten sonra çıkması kolaydı. En kötü ihtimalle Asgard'ın şelalelerine ulaşan su yolunu kullanacaktı. İçeriye girdi, mahzene indi. Beş keşişin anahtarını gerektiren kapıya geldi, keşişler kapıyı açtı.

Artık içerideydi.
-------------------------


"İnsanlarla çok fazla haşır neşir oluyorsunuz." dedi Heimdall, kılıcını delikten çıkartıp Bifrost'u kapatarak.
"Sakin ol Heimdall, alt tarafı şaraplarından içip masallar anlattım." diye yanıtladı Tyr.
"Sadece sen değil; Thor ve Bragi de inip duruyorlar."
"Eh, Thor'u bilirsin, kavga arıyor sadece. Savaşmadan tek bir dakika bile geçirmek istemiyor. Bragi ise... İşte Bragi. Güzel sesine ve şiirlerine övgü istiyor Midgard'ta dolanarak. Hem bize dua eden canlılardan kendimizi niye saklayalım ki? Yanlış hatırlamıyorsam sen de seni evine kabul eden evli çiftlerin yatağına yatıp, eşlerin arasında uyuyor ve dokuz ay sonra onları çocukla ödüllendiriyordun Heimdall."
"İkisi farklı şeyler."
"Benim bakış açımdan değil."

Tyr, Heimdall'ı geride bırakıp Büyük Salon'a doğru yürüdü. Salonun kapısını açmadan önce kısa bir sürede içerideki bağrış çağrışı, gürültüyü, tezahüratı ve kahkahaları dinledi. Sonra kapıyı yavaşça açtı ve ilk gördüğü şey bilek güreşi yapan Thor ve Vidar'dı. Thor'un sol yanında Mjölnir, Vidar'ın sol yanında ise kılıcı duruyordu. Bilek güreşi oldukça uzun sürdü ama en sonunda Thor kazandı ve kahkaha atarak şarabını tek dikişte bitirdi.

"Yine ben kazandım kardeşim!"

Vidar konuşmadı, sadece güldü. Fazla beklemeden kılıcını aldı, kınına soktu ve salondan çıktı. Tyr'in yanından geçip gittiği halde onu fark etmemişti.

"Hey, Tyr, bilek güreşine ne dersin?"

Tyr kalkanlı sol kolunu ve sağ elini gösterdi:

"Hangi elimle?"

Bütün salon gülmeye başladı.
-------------------------

Bütün kehanetler artık önünde duruyordu. Hangisini okuması gerektiğini bilemedi, hepsine göz gezdirmeye vakti yoktu. Rastgele seçmek zorundaydı. Eline ilk gelen kehanet Fenrir'inkiydi. İsmi görür görmez parşömeni geri katlayıp yerine koydu. Ardından başka bir parşömeni çekti. Bunda da Jotunheim'la ilgili bir şeyler yazıyordu. Onu da okumadan yerine koydu.

Zaman gittikçe daralıyordu. Bu şekilde en az sekiz tane parşömen çekip umduğunu bulamadıktan sonra geri katlayıp yerine koymuştu.

Artık vakti kalmamıştı, umutsuzca dokuzuncu ve okuyabileceği son parşömene uzandı. Diğerlerinden farklı bir renge sahipti, üzerinde iki parmak kalınlığında toz vardı. İpini gevşetti ve yavaşça açtı. Okurken gözleri büyüdü, parşömen usulca ellerinden kayıp yere düştü.

Heimdall, Bifrost'un açıldığı yerden Yggdrasil'i izliyordu.

"Diyarlarda neler oluyor?" dedi Frigg.
"Yaşıyorlar Leydi Frigg. Diyarların hepsi kendi düzeninde yaşamaya ve dönmeye devam ediyor."

Önündeki kocaman boşluğu bakışlarıyla süzerken, birdenbire Heimdall'ın gözleri fal taşı gibi açıldı ve Midgard'a döndü.

"Heimdall... Ne oldu, ne görüyorsun?"
"Midgard! Gökyüzü düşüyor."

Bifrost açıldı ve iki at arabası Asgard'a ulaştı. Bütün tanrılar ve tanrıçalar neler olduğunu öğrenmek için köprünün açıldığı yerde toplanmıştı artık.

"Bunlar Sol ve Mani'nin atları." dedi Tyr.
"Peki ama onlar nerede?" diye sordu Idunn.

"Neler oluyor burada?" Odin'i gören herkes içinde bulundukları telaşa ve korkuya rağmen saygıyla reverans yaptı. Heimdall'ın sıkıntılı bir şekilde Yggdrasil'in belirli bir noktasına baktığını fark etti ve onun gördüğünü görebilmek için yanına gitti.

"Loki'yi bulun!" Aynı sıkıntılı bakış Herkesin Babası'nı da bulmuştu.

"Loki yok, kaçmış. Fenrir de öyle." dedi Hermod. Bir anda yok olup, tekrar belirerek.
"Sol ve Mani ölmüş ama Güneş ve Ay hala yerinde. Demin Midgard'ın üzerine düşen gökyüzü şimdi eskisi gibi yerinde duruyor." Dedi Odin; bir süre durakladı, derin bir iç çekti. "Demek başlıyor."

Tanrı ve tanrıçanın ölüm haberinin ani gelişi yüce varlıklardan oluşan kalabalığı sarsmıştı. Neler olduğunu anlamak istiyorlardı. Heimdall ve Odin'in hararetli hareketleri onları oldukça endişelendiriyordu.

"Neler oluyor baba? Bunlar ne anlama geliyor?" dedi Thor, soru sorabilecek kadar güçlü olan bir o vardı.

Heimdall ve Odin, ikisi de, aynı yere bakıyorlardı. Baktıkları yerde büyük bir ışık patlaması oldu. Thor sorusunun cevabını bu patlamayla aldı. Bütün tanrılar ve tanrıçalar bu ışık patlamasının ne anlama geldiğini biliyordu. Ama böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Böyle tanrısal bir güç ancak onun açığa çıkartabilecek bir güç tarafından yapılabilir ve bilinen tüm tanrı-tanrıçalar şu an burada Midgard'ı izliyordu.

"Loki'yi bulmamız gerek." dedi Heimdall.
"Kendisinin Asgard'a döneceğinden eminim. Eğer gerçekten başladıysa, Loki'yi bulmamız hiçbir şeyi değiştirmez." diye karşılık verdi Odin.
"Başlayan ne?"

Freyja yere uzanıp parşömeni tekrar eline aldı, gözleriyle tek bir kelimeyi aradı. Aradığını bulunca odanın en aydınlık bölgesine gitti, artık yakalanacağından korkmuyordu. Başka bir şeyi düşünebilecek halde değildi.

"Ragnarok." dedi Herkesin Babası. Ağzından çıkan tek kelime bütün Asgard'ı titretmişti.

V.Ş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder